13 Mart 2009 Cuma

Aziz Nesin

Kitapçı Remzi İnanç'ın dükkanı Ankara'da, Zafer Çarşısında idi. Otuz basamak merdivenle inilen bu mekan yer altında köstebek yuvası gibi dallı kollu garip bir yerdi. Kentlerin en değerli yerlerinde böyle gariplikler yaratmakta bizim belediyelerin eli tutulamaz. Sıhıye'de, Ordu evinin karşısındaki yeşil alanın altına inşa edilen bu garip çarşı üstündeki yeşilliği kurutmuştu. 1960lı yıllarda burada ferah bir çay bahçesi vardı. 27 Mayıs darbesi ile ordudan çıkarılan subaylar 21 şubat, 22 mayıs gibi askeri kalkışmaları bu çay bahçesinde planlamışlardı. O yeşil alanın darbeleri önlemek için kurutulduğu bile söylenirdi. Remzi İnanç'ın sahibi olduğu Toplum Yayın evi bu yeraltı mağarasının en dip yerindeydi. Bu daracık dükkan her zaman Remzi İnanç'ın ahbapları ile tıkış tıkış dolu olurdu. Ben de onlardan biriydim. Remzi İnanç, o yılların İşçi Partisi'nin faal bir üyesiydi. Sol içerikli kitaplar önce o dükkana sorulurdu. Remzi İnanç'ın ısmarladığı çayları içerken ne çok insanla orada rastlaşıp tanıştığımı şimdi hayretle hatırlıyorum. Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Ceyhun Atıf Kansu, Özdemir İnce,Metin Altıok, Veysel Öngören, Süreyya Berfe, şairlerden ilk aklıma gelenler. Yazarlardan Orhan Kemal, Orhan Asena, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Melih Aşık. Tiyatroculardan Ayberk Çölok, Rana Cabbar, Erkan Yücel, Ve daha niceleri.
1972 yılının yaz ayları idi büyük ihtimalle, Remzi İnanç'ın dükkanına uğramıştım. Remzi İnanç,
çok hareketli sosyal yanı çok çeşitli biriydi. Yerinde duramayan bu insanın o daracık dükkanda nasıl olabildiğine inanamazdım. Dükkandaki dost ahbap hareketliliği ona dayanma gücü veriyordu. O gün de Remzi İnanç bir yere ateş yetiştirecekmiş gibi dükkandan çıkıyordu. "Sen dükkanda otur biraz", dedi bana "Aziz ağabeyi, Aziz Nesin'i alıp geleceğim."Sonra birlikte bir yere gideceğiz." Sonra çarşının dar koridorunda kayboldu. O yıllarda taksiye binmek gibi bir lüksü yoktu Ankaralı'nın doğumun, ölümün dışında. Remzi İnaç, epeyi bir zaman sonra kan ter içinde döndü dükkana. "Hacettepe Hastanesine gidiyoruz" dedi. Aziz Nesin'e bir şey mi olmuştu yoksa?
"Benim Diyarbakır Lisesinden edebiyat hocam var ya. İstanbul'da bir gece seni evine götürmüştüm. Selimiye'ye" Nasıl hatırlamam, dedim:"Evet Mustafa Hoca." "Hacettepe'de yatıyor şimdi,"dedi Remzi İnanç," Aziz Nesin'i ona götüreceğim. Sen de gelirsen iyi olur."Sorduğu şeye bak Remzi İnancın. Gelmez olur muyum? Aziz Nesin'le tanışacağim. Ama, o gün sanki sözleşmişler gibi kimse uğramadı dükkana. Remzi İnanç, Aziz Nesi'ni bekletme durumunda kalmaktan huzursuzdu. Her gün tıkış tıkış olan dükkan bu gün sus pus. Bir tanıdık çıkıp gelse ona devir edip çıkacağız. Dükkanın iş zamanı kapalı olması tatsız söylentilere yol açardı hemen. Söylenti hazırdır hep "Remzi İnanç yine göz altına alınmış". "Deme ya, daha önce de mahkumiyeti vardı onun. Vah vah!"Gel de, Aziz Nesin ile hastahaneye gitmek için kapattım dükkanı desin Remzi İnanç. Havadis varacağı yerlere varmıştır. Her neyse dükkan bana kaldı. Hevesim de kursağımda tabii. Remzi İnanç koşarak gitti Aziz Nesin'e. Sonradan öğrendiğime göre Diyarbakırlı edebiyatçı Mustafa Hoca'nın derdi şu imiş. Mustafa hoca ömrü boyunca roman yazmak itemiş. Emekli olunca yazarım diye yıllarca ertelemiş. Emekli olunca da önündeki beyaz kağıtlara bakmaya başlamış. Bir ay, bir yıl. Sonunda işin boyutu psikiyatri kliniğine kadar gitmiş. Remzi İnanç dükkanda 70. kitabını imzalayan Aziz Nesin'e edebiyat hocasının durumunu anlatıyor. Bunun üzerine Aziz Nesin Hastahanede emekli edebiyatçıyı ziyaret etmek istiyor. Benim gidemediğim hastahane ziyaret gerçekleşiyor. Aziz Nesin, emekli edebiyatçıyı teselli için diyor ki: "Hocam uzatma artık. ben yazdım da ne oldu?"

1 yorum:

Fatos dedi ki...

Bu enfes bir hikaye! Hele sonunun tam Aziz Nesin'in tarzina uygun olarak "hocam uzatma, ben yazdim da ne oldu?" diyerek bitisi cok matrak.

Bu hikayeyi paylastiginiz icin cok tesekkur ederim.

Fatos
yazilarimi http://mahsen.org'da takip etmek isterseniz buyrun..