17 Şubat 2008 Pazar

Eftalyos Kahvesi

Taksim meydanındaki Etalyos kahvesinden daha önce söz etmiştim. Sait Faik'in bu kahveyi anlatan Eftalyos Kıraathanesi adında bir hikayesi vardır.Sait Faik bu kahvede oturuken genç bir adam gelir yanına. Hikayelerini nasıl yazdığını sorar Sait Faik'e. O da oturur, bir gün Eftalyos kıraathanesinde otururken genç bir adamın yanına gelip nasıl hikaye yazdığını anlatan bir hikaye yazarak, nasıl yazdığını anlatmış olur. Ben de Arena tiyatrosundaki provaya gidreken bu kahvenin yüksek taraçasına oturur,çay ve simit keyfi yapardım. Sait Faik'in bütün hikayelerini defalarca okumuş, öyle ki İstanbul'u onun gözüyle görmeye başlamıştım.Çok renkli, cıvıl cıvıl sevda dolu bir şehirdir Sait Faik'in İstanbul'u. Onun içinde bulunmakta düş gibi sevdalı bir serüvendir. Geçen yıl Orhan Pamuk'un İstanbul'unu okudum.Fotoğrafçı Ara Güler'in siyah beyz fotoğrafları gibi alabildiğine siyah, gri bir İstanbul anlatır Orhan Pamuk.Önceleri iki yazar arasındaki mizaç farkı olarak yorumlamıştım bu ayrılığı.Ama öyle değildi 1964 yılının İstanbul'u ile Orahan Pamuk'un yazdığı 1974 lerin İstanbul'u öylesine farklıydı.Hele 80li,90lı yıllar'a hiç gelmeyeyim. Orhan Pamuk karamsarlığından öyle gri yazmamıştı. Ben de katılıyorum, o yıllarda öylesine kararmış, grileşmişti İstanbul. 1979 yılının ocak ayında bir gün Bursa'dan İstanbul'a.

Öylesine kararmış,öylesine kirlenmişti o masmavi şehir. Gökten kurum yağıyordu üzerime.Taksimde solıksuz kalmıştım.Beyoğlu, İstiklal caddesi bir korku tuneli gibi ıssız uzanıyordu.Neyse ben yine 1964 yılının o güzelim İstanbul'una. Hafta içinde bir gün kemancı kızım gayret tepedeki zengin apartmanından izin aldı. Sabah erkenden vapurla Burgaz adasına gittik. Kemancı kızıma İskelenin karşısındaki Sait Faik'in müze olarak düzenlenmiş evine götürdüm.Sait Faikin sarı sayfalı bir okul defterine el yazısıyla yazdığı hikayeleri sergileniyordu yüksek köşkün bir odasında .Beni şaşırtan şey Sait Faik'in eski yazı kullanıyor olmasıydı. Okadar genç ve modern hikayelerin eski yazıyla yazılmış olması o zaman bana büyük bir çelişki olarak gelmişti. Bu gün tam tersini düşünüyorum. Bu eski yazıyla doldurulmuş sarı yapraklı okul defteri Sait Faik'in şekilcilikten ne kadar uzak, ne kadar sahici bir yazar olduğunun belgesiydi. O güzel Burgaz gününde yürüyarak adanın öbür ucundaki Kalpazan Kayaya yürümüştük. Deniz iri kayaların dibinde pırıl pırıl titreşiyordu. Güneş tam tepedeydi. Çam reçinası ve yosun kokuyordu ada. Kemancı kızımla birlikte attık kendimizi sulara.

Hiç yorum yok: